rumuzu kuranistumut19 olan yezid yahudi X (Twitter) kullanıcısına cevaplar

1.11.24

GİRİŞ


Bu yazımızda kuranistumut19 rumuzlu Yezid Yahudi X hesabının hakkımızda internetten kopya çekerek yaptığı edite cevap vereceğiz. İtirazların kalitesiz olacağını düşünüyorduk ancak bu kadar düşük seviyede olmasını biz de tahmin edemezdik. Yapılan itirazlardan zatın Kutsal Kitap'ı okumadığı açık olsa bile, Kuran çevirisi okuyup okumadığı konusunda da ciddi şüphelerimiz var. Sunulan argümanların çoğunun yabancı kaynaklarından kopya çekildiği, zatın Eski Ahit ve Yeni Ahit'in tamamına İncil demesinden apaçıktır. Soruyoruz, Türkçe dilinde tüm bu kanona İncil diyen kim vardır? Vatikan destekli bu muaviye (L.A.) torununa kanmayın ey ümmeti Muhammed! Ayrıca "birbiriyle çelişen 9 çelişki" ne kadar gerizekalıca bir cümle farkında mıyız?


görsel 31.1 - kuranistumut19 rumuzlu yezid yahudi






















Tarihi Olarak 19'cu Kurancılık ve Ahitçilik


görsel 31.2 - zatın eski saldırısı

Söz konusu zat daha önce de bize saldırıda bulunmuştu. Aslında bu tweetin herhangi bir değeri olmasa da karşı tarafın seviyesinin belirlenmesinde kritik olduğu kanaatindeyiz. Aslında Tevrat ve İncil'in tahrifinin metnen değil manen olduğu eski İslam alimlerinden birçoğu için nettir. Yakında bu konuyu kanıtlarıyla detaylı şekilde ele alacağımız ve asıl konudan çok sapmamak için kısa keseceğiz. Ancak ahitçiliğin 2024 öncesinde olmadığını söyleyen bu zat; Taberi'nin Tevrat ve İncil'in metninin bozulmadığına inandığını, Gazali'nin İncil'i savunmak için kitap yazdığını, İbn Kesir'in Yasin Suresi'ni İncil ve Pavlus ile tefsir ettiğini, İbn Haldun'un Mukaddime'de aklı başında olan her alimin bu kitapların değişmezliğini savunması gerektiğini yazdığını, Fahreddin Razi'ye göre tahrifin manen olduğunu, hatta Razi'nin bu görüşünü Elmalılı'nın dahi tefsirinde değindiğini biliyor mu? Sanmıyoruz ve ekliyoruz: ahitçilik, tarihte Kurancılıktan daha fazla karşılığı olan bir görüştür. Geçmiş dönemlere bakılırsa, İslam ümmeti içerisindeki Tevrat ve İncil düşmanlığının sonradan bu denli yayıldığı açık. Biz, eski dönemlerdeki Müslümanlara bu yezid yahudi şahıstan çok daha yakınız. Soruyoruz, 20. yüzyılda ortaya çıkan sapkın Reşadizmin yahut Kuraniyyun mezhebinin tarihteki karşılığı nedir? 

görsel 31.3 - tarihteki bazı ahitçi kişiler




Altın Buzağıyı Kim Yaptı


Ahitçiliğe sık getirilen eleştirilerden olan altın buzağı mevzusunu söz konusu muaviye torunu birinci sırada kullanmış. Ulan aklı ve dini eksik Kurancı, Samiri ve Harun cidden çelişki mi doğuruyor? Önce ayetleri inceleyelim:


Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, “Ey İsrailliler, sizi Mısır'dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi.

-Tevrat, Çıkış 32:4


Allah: "Biz, halkını sınadık. Senden sonra Samiri onları saptırdı."

-Kuran, Taha 20:85


Eğer ayetleri kıt beyinli yezid yahudi zihniyetiyle okursanız siz de burada çelişki var sanabilirsiniz. Peki gerçekte durum ne? Samiri ve Harun iki farklı insan mı?

Bu işlerle biraz olsun ilgilenen biri bilmelidir ki Samiriler Yusuf'un soyuna nispet edilen bir halktır. Buna gelmeden önce Tevrat'taki anlatıyı anlayalım. Kutsal Kitap altın buzağının yapılma suçunu toptan Harun'a mı atar?

"Kendilerine buzağı biçiminde dökme bir put yaptılar, ‘Sizi Mısır'dan çıkaran Tanrınız budur!’ diyerek seni çok aşağıladılar."

-Tevrat, Nehemya 9:18

"Onlar ordugahlarında Musa'yı,

RAB'bin kutsal kulu Harun'u kıskanınca,

Yer yarıldı ve Datan'ı yuttu,

Aviram'la yandaşlarının üzerine kapandı.

Ateş kavurdu onları izleyenleri,

Alev yaktı kötüleri.

Bir buzağı heykeli yaptılar Horev'de,

Dökme bir puta tapındılar."

-Zebur 106:16-19

"Harun'a, ‘Bize öncülük edecek ilahlar yap’ dediler. ‘Çünkü bizi Mısır'dan çıkaran o Musa'ya ne oldu bilmiyoruz!’"

-İncil, Elçilerin İşleri 7:40

"Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara: "Benim yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız! Rabb'inizin emrini çabuklaştırdınız mı?" dedi. Levhaları bırakıp, kardeşinin başını tutup kendine çekti. "Ey annemin oğlu! Gerçekten bu halk beni zayıf buldu, neredeyse beni öldüreceklerdi; sen de düşmanları benimle sevindirme, beni bu zalim kimselerle bir tutma." dedi."

-Kuran, Araf 7:150

Görüldüğü üzere 3 Kutsal Kitap'a göre de altın buzağı yapma suçu birden fazla kişiye, bir halka aittir. Tevrat sadece Harun'u falan suçlamamıştır. Samiriler zaten putperestlikleriyle bilinir ki bu konuya Tevrat da değinmektedir. Aslında Harun Tevrat'ta put yapmaya zorlanmıştır.  Musa'nın gecikmesini bahane gösteren halk Harun'u bu konuda tehdit etmiştir ve Harun isteksiz de olsa o putu yapmak zorunda kalmıştır. Eğer buzağı yapımıyla Harun'un herhangi bir şekilde bağlantısı yoksa Araf 150'de Musa neden Harun'a tepki göstermiştir? Yahudiler bile Harun'u bu konuda suçlamazlar. 

"Harun: "Ey annemin oğlu! Sakalımı ve saçımı tutma! Gerçek şu ki: ben senin, "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü dinlemedin." demenden huşu ettim. dedi."

-Kuran, Taha 20:94

kuranistumut19 lakaplı yezide soruyoruz, Harun bu ayette neden Musa'nın tepkisinden korkuyor? 

"Öfkem alevleniyor size karşı!

Hiç mi temiz olamayacaksınız?

Çünkü bu İsrail'in işidir

O buzağıyı bir usta yaptı,

Tanrı değildir o,

Samiriye'nin buzağı putu parçalanacak."

-Tevrat, Hoşea 8:5-6

Tabi ki yezid yahudi zatın bu ayetlerden haberi dahi yok. Samirilerin bir halk olduğu Google'a yazarak ulaşılabilecek basit bir bilgidir. Tevrat'ın bahsettiği Samiriye ile Kuran'da geçen Samiri tamamen aynıdır.

"Sonra birbirlerine, “Kendimize bir önder seçip Mısır'a dönelim” dediler."

-Tevrat, Sayılar 14:4

Tevrat'ta halkın Mısır'a dönmek için başlarına bir önder seçmek istediklerini okuruz. Aslında bu bilgi Kuran'daki Samiri ile son derece uyumludur.

"Söz dinlemek istemediler, aralarında yaptığın harikaları unuttular. Dikbaşlılık ettiler, eski kölelik yaşamlarına dönmek için kendilerine bir önder bularak başkaldırdılar. Ama sen bağışlayan, iyilik yapan, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin bir Tanrı'sın. Onları terk etmedin. Kendilerine buzağı biçiminde dökme bir put yaptılar, ‘Sizi Mısır'dan çıkaran Tanrınız budur!’ diyerek seni çok aşağıladılar."

-Tevrat, Nehemya 9:17-18

Tevrat bu ayetlerde buzağıyı yapan suçlu önderi Harun olarak sunmaz. Bu durum Kuran ile son derece uyumludur ve Tevrat ile Kuran çelişmemiştir. Kuran da bunu yapmış ve Harun'u değil ama Samiri'yi suçlamıştır. Araf Suresi'ndeki ilgili kıssa bu şekilde okunursa ayetler anlam kazanacaktır. Tabi ki 19'cu bir Kurancının bunu anlamasını beklemek abes olur.


Tevrat Olmadan Kuran'daki Buzağı Kıssasını Anlama Çabası


Tevrat ve Kuran'ın çelişmediği nettir. Peki sırf bize rastgele eleştiri getirilen bu kıssada dahi, Tevrat olmaksızın Kuran metni yeterince net midir? Kutsal Kitap'ı eleştirenlere net olarak söylüyoruz ki Tevrat'ın bağlamı olmaksızın Kuran'daki altın buzağı kıssası net olarak anlaşılamaz. Kuran'ı Tevrat ve İncil'le birlikte okumak bize herhangi bir problem oluşturmamakla birlikte Kuran'ı doğru şekilde tefsir etmemizi ve sağlam bir itikat üzere olmamızı sağlar ancak Tevrat ve İncil olmadan Kuran'ı okumak en basit bir konuda bile sıkıntılar doğurmaktadır.

"Hani sizden, "Size verdiğimizi kuvvetlice alın ve dinleyin." diye kesin söz almış ve Tur'u üzerinize kaldırmıştık. Demişlerdi ki: "Dinledik ama itaat etmiyoruz." Küfr'leri yüzünden buzağı (sevgisi) kalplerine içirildi. De ki: "Eğer gerçekten inanıyorsanız, inancınız sizden ne kötü şey istiyor!"

-Kuran, Bakara 2:93


Bakara 93'e bakalım. Ayet bize, putu yapan halka kalplerindeki günah hasebiyle buzağı içirildiğini aktarmaktadır. Aslında bu ayet Tevrat olmaksızın okunduğunda anlaşılamaz ve anlaşılamamıştır da. Öyle ki tercümanların ayeti çevirirken ne kadar zorlandığı açıktır. "Buzağı kalplerine içirildi" şeklinde yapılan çeviriler biraz olsun makul olsa da popüler çevirinin "Buzağı sevgisi kalplerine içirildi" şeklinde olduğunu görüyoruz. Oysa ki ayette 'sevgi' diye bir kelime yoktur. Bu kelimeyi çevirmenler ayeti anlayamadığı için eklemişlerdir ve ayete mecazi bir anlam yüklemişlerdir. Peki Tevrat bize ne diyor?


Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler'e içirdi.

-Tevrat, Mısır'dan Çıkış 32:19-20


Görüldüğü üzere buzağının içirilme olayı hiç de mecaz falan değil ve Kuran da bize bunu alıntılıyor. Tevrat olmadan Kuran'ın anlattığı basit bir kıssayı bile en doğru şekilde anlayamıyoruz. Bir örnek daha verelim:


"Hatırlayın! Musa, halkına: "Ey halkım! Siz buzağıyı edinmekle kuşkusuz kendinize zulmettiniz. Hemen tevbe edin ve böylece nefislerinizi öldürün. Bu Bari'nizin yanında sizin için hayırlı olandır." demişti. Sonra da O, tevbenizi kabul etmişti. Kuşkusuz O, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir."

-Kuran, Bakara 2:54


Bu ayette Musa günahı işleyen halka "nefislerinizi öldürün" demiştir. Peki ama bu ne anlama gelmektedir. Kurancı camia bu ayeti doğru şekilde algılayabilmiş midir? Aslına bakılırsa Sünni camia dahi anlamamıştır fakat konumuz Kuranist yezid yahudi olduğu için şu anda oraya değinmeyeceğiz. Ne demektir "nefislerinizi öldürün"? Nefis kelimesi can anlamına gelir. Peki bu ayet mecazi mi? "Kendinizi alçaltın" yahut "egolarınızı öldürün" mü diyor Musa halka? Tevrat olmadan bu şekilde anlaşılabilir evet ve Kurancı tercümanlar da böyle anlamışlar. Örneğin Erhan Aktaş'ın çevirisindeki dipnota bakalım:"Bu bir deyimdir. Fıtratınızı/benliğinizi bu yanlış ve kötü duygu ve düşüncelerden arındırın. Tevbe ederek nefsinizin kötü arzularını yok edin." Böyle der Erhan Aktaş ve yazısının devamında da Arapça olarak neden böyle anlaşılması gerektiğini kendince anlatmıştır. Yaşar Nuri Öztürk'e ve Reşad Halife'ye baktığımızda ayeti "Egolarınızı öldürün" şeklinde, mecaz dışında bir anlama yer açmayacak biçimde çevirdiklerini görüyoruz. Edip Yüksel de parantezle "ego" kelimesini eklemiştir. Bayraktar Bayraklı da ayeti tahrif etmiş ve "Kendinizi ıslah edin" diye çevirmiştir. Mehmet Okuyan parantezle "(kötü duygularınızı) öldürün" yazmıştır. Anlaşılıyor ki Kurancı camia bu ayetin mecaz olduğunda hemfikir. Peki Tevrat ne diyor?


"Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. Musa ordugahın girişinde durdu, “RAB'den yana olanlar yanıma gelsin!” dedi. Bütün Levililer çevresine toplandı.

Musa şöyle dedi: “İsrail'in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Herkes kılıcını kuşansın. Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün.’ ”Levililer Musa'nın buyruğunu yerine getirdiler. O gün halktan üç bine yakın adam öldürüldü."

-Tevrat, Mısır'dan Çıkış 32:25-28


Görüldüğü üzere Kuran'ın anlattığı olay hiç de mecaz falan değildir. Aksine Musa, Allah'tan aldığı emirle suçlu halkın nefislerini (canlarını) yani birbirini öldürmelerini istemiştir. Kuran, Tevrat olmadan okunduğunda işte böyle oluyor. Ki altını çiziyoruz ki bu sadece bize saldırılmak istenen basit bir kıssa. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, bize saldıran yezid yahudi kullanıcı mı Kuran'ı daha iyi anlamaktadır yoksa biz mi?


Tanrı'ya Ulaşmak İçin Kullanılan Kule


Kurancı zihniyetin bize getirdiği basit bir eleştiri olduğundan açıklayıp geçeceğiz. Üzerinde fazla durmaya ihtiyaç dahi yoktur. Lavuk bize çelişki diye sunduğu ayetleri açıp kendisi de okumadığı için bunlarla uğraşıyoruz. Buradan aileleri uyarıyoruz, çocuklarınızın eline telefonu verip ilgilenmezseniz edit izleyerek fikir seçen insanlar yaratırsınız. Şimdi eleştiriyi inceleyelim. Ulan kıt zekalı, sence Tevrat'ta inşa edilen Babil kulesi ile Kuran'da inşa edilen kule arasında bir bağlantı var mı? Bu kadar basit bir bilgiden dahi haberin yok mu? Bakalım ayetlere: 


"Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.

Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”

RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı."

-Tevrat, Başlangıç 11:1-9


"Firavun: "Ey halkımın meleleri! Ben, sizin için benden başka ilah bilmiyorum. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen bir ateş yak; bana yüksek bir kule yap. Belki Musa'nın ilahı ile karşılaşırım. Onun yalancılardan olduğunu zannediyorum." dedi. O ve ordusu yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten de Bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Sonra onu ve askerlerini yakalayıp suya gömdük. Bak bakalım, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna!"

-Kuran, Kasas 28:39-40


Aslında olay çok net. İki anlatının birbirleriye alakası dahi yok. Tevrat'da alıntılanan olay İbrahim bile doğmadan önce gerçekleşen bir olayken Kuran bize Musa döneminden bahsetmektedir. Tabi bu yezid zihniyetli arkadaşın kronolojiden haberi olduğunu bile sanmıyoruz. Temel olay anlaşıldıysa biraz derinleşelim. Şinar'ın neresi olduğuna ayetler üzerinden bakalım:

“Kuş’un Nimrod adında bir oğlu oldu. Nimrod yeryüzündeki ilk kudretli adamdı; Yehova’ya karşı gelen kudretli bir avcı olarak tanındı. “Yehova’ya karşı gelen kudretli avcı Nimrod gibi” sözü buradan gelir. Onun krallığı Şinar diyarında Babil, Erek, Akad ve Kalne şehirlerinde başladı.”

-Tevrat, Başlangıç 10:10

Burada adı geçen Nimrod, Türkçe'de Nemrut olarak bilinir. Ayet bize Şinar diyarında Babil, Erek, Akad ve Kalne şehirlerinin olduğunu söylüyor. Bu şehirler aşağıdaki haritada da görebileceğiniz üzere Basra Körfezinin üzerinde, Mısır'dan çok uzak bir yerdedir. Yani anlaşılabileceği üzere Başlangıç 11. bölümdeki olaylar Mısır'da, Firavunların hüküm sürdüğü yerde gerçekleşmiyor.

Görsel 31.4 - harita

3- Birbirlerine “Gelin, tuğla yapıp fırında pişirelim” dediler. Ve taş yerine tuğla, harç yerine de zift kullandılar.

4- Sonra şöyle dediler: “Gelin, yeryüzüne dağılmamak için bir şehir kuralım, tepesi göklere erişen bir kule inşa edip nam yapalım.”

Ayette göç edenlerin bir kimseden, veya iddia sahibine göre Firavundan, emir aldığı değil; birbirleri ile iş birliği ederek işe başladıkları görülüyor. Ki buradaki iş sadece bir kule inşa etmekten öte bir şehir kurmayı da içeriyor.

Ayrıca ayette görülebileceği üzere bu kişilerin amaçları nam yapmak yani bir ilaha erişmek gibi bir amaçları bulunmuyor.

5- Bunun üzerine Yehova inip insanoğullarının inşa ettiği şehre ve kuleye baktı.

6- Ve Yehova şunları söyledi: “İşte, onlar tek bir halk, konuştukları dil de bir; ve şimdi bu işe giriştiler. Artık akıllarına koyduklarını yapacak, hiçbir engel tanımayacaklar.+

7- Şimdi inelim ve birbirlerinin söylediklerini anlamasınlar diye dillerini karıştıralım.”

8- Yehova onları tüm yeryüzüne oradan dağıttı+ ve zamanla şehrin inşasını bıraktılar.

9- Bu nedenle, şehir Babil diye adlandırıldı, çünkü Yehova tüm dünyanın dilini orada karıştırdı; Yehova onları tüm yeryüzüne oradan dağıttı.

Bu ayetlerden bahsedilen yerin günümüzde Babil olarak isimlendirdiğimiz antik kentin olduğu açık oluyor ayrıca Allah'ın emriyle insanların dillerinin karıştırıldığı ve oradaki insanların tüm yeryüzüne dağıtıldığı bahsediliyor. Keza olay boyunca Musa'dan da Mısır'dan da Firavundan da bahsedilmiyor. Kuran ayetlerine baktığımızda, Firavun'un kendisini ilah edinmesinden, Haman'dan ve Musa'nın ilahı ile karşılaşma beklentisinden ve Musa'dan bahsediyor. Ayrıca dillerin karıştırılması, insanların dağıtılması vb. hiçbir olaydan da bahsedilmiyor. Diğer bir taraftan ne Şiran'a göç eden insanlardan ne Babil'den ne de ün yapmaktan bahsetmiyor. Keza İsrailoğulları Mısır'dan çıktığında dahi Mısırlıların dilleri karışmamış ve memleketlerinden ayrılmamışlardı. Görüleceği üzere iki olay tamamen farklı olaylar.


görsel 31.5 - mal değneği için, basitleştirilmiş anlatım












Son olarak iddianın sunumundaki hataları da göstermemiz gerekir:

"İncil'de göklere ulaşmak için yapılan kule Şiran'da yapılır."

1- Olay İncil'de değil Tevrat'ta. Türkçe konuşuyoruz.

2- Kule göklere ulaşmak için değil nam yapmak için yapılıyor.

"Lakin Kur'an'da yer belirtmese de yaptıran kişinin Firavun olduğu söylenir."

1- Kuran'ın bir Firavundan bahsetmesi Kuran'daki olayın Mısır'da olduğunu gösterir. Hatta Kasas 28'in Musa'nın ilahından ve ardındaki ayetlerin de Firavunun ve askerlerinin suda boğulmasından bahsetmesi olayın Musa döneminde Mısır'da olduğunu netleştirir. Keza Tevrat'ta Musa'dan ilk olarak Mısır'dan çıkış kitabında yani Başlangıç kitabındaki tüm olaylar bittikten sonra bahsedilir. Yerin tamamen apayrı olması da ayrı bir gösterge.

"Tanrı Şiran'da yapılan kule nedeniyle dilleri karıştırır bu yüzden Babil adını verir. Fakat Firavunlar hiçbir zaman Şiran bölgesini yönetmemiştir. O halde farklı yerlerde yapıldığı bellidir."

İddia sahibi buradan bile olayların aslında apayrı olduğunu anlaması gerekirken 0 Tevrat bilgisi ve ayetleri ya hiç okumadığından ya da üstünkörü bir okuma ile es geçtiğinden durumu fark edemeyerek böyle bir iddiamsı şeyi sunmuştur. Aklı bu kadar çalışıyor olabilir, fazla yüklenmemek gerek.


MESİH'İN EBEDİLİĞİ


Açık şekilde belirtiyoruz ki İncil'e göre Mesih İsa bir insandı ve varlığı Meryem'in rahminde başladı. Pre-existence mevzusu çok uzun ve detaylı olduğundan baştan sona cevap vermeyeceğiz ama yezidin argüman sunduğu ayetlere cevap verelim. Kim bilir hangi sayfadan kopyala yapıştır yaptı o ayetleri, düşün düşün kafayı yedik.


Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”

-Tevrat, Yaratılış 1:26

Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.”

-Tevrat, Yaratılış 3:22

 “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.”

-Tevrat, Yaratılış 11:7


Acaba kendisi bu ayetlerin ne olduğunu biliyor mu da bunu bize argüman diye sunmuş? Aslına bu Kurancı zihniyetin ikiyüzlülüğünü çok net bizlere göstermektedir. Muaviye'nin torunları sizi. Kuran'a gelince geleneğe son derece karşı çıkıp Kuran ayetlerini hevalarına göre yorumlamaktan çekinmezler ama konu Tevrat ve İncil'e geldiğinde geleneğin yorumunu kesin doğru kabul edip bize karşı argüman olarak getirmeye utanmıyorlar. Utanacağınızı bilsek yüzünüze tükürürdük, ama siz ona da "Bu kelimenin 56 tane anlamı var" dersiniz. Öncelikle bilinmelidir ki Kutsal Kitap'ta birçok ayette Tanrı'nın tek olmasına değinilmiştir ve Tanrı'dan tekil bahsedilmiştir. 2 tane ayeti cımbızlayıp da argüman getirmek kötü niyetten başka bir şey değildir.

“Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB'dir

-Tevrat, Tekrar 6:4; İncil, Markos 12:29

“Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı'nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz?”

-İncil, Yuhanna 5:44

Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da –nitekim pek çok “ilah”, pek çok “rab” vardır– bizim için tek bir Tanrı vardır, O da Baba’dır.

-İncil, 1. Korintliler 8:5


Hal böyleyken neyi tartışıyoruz? Buradaki argüman Tanrı'nın kendinden çoğul olarak bahsetmesidir. Bu, üçlübirlikçi zihniyete göre Tanrı'nın 3 özde bir tek olmasındandır ki saçmalıktan öte bir yorum değildir. Bu durum mele-i ala ile alakalıdır ki Kuran okuyan bir kişi bile bu çoğulluğun sebebinin mele-i ala olduğunu anlar. Tanrı burada "Biz yaratalım" derken meleklerin bulunduğu bir topluluğa gönderme yapmaktadır. Bu topluluğun tüm kutsal kitapta önemli yeri vardır. Allah'ın bazı işleri melekler aracılığıyla yaptığı bilinen bir şeydir. Birlikte çalıştığı mele-i ala da bunlardan biridir. Bu durum Tevrat ayetlerinden anlaşılabilir. 

RAB'bin sözünü duyup anlamak için RAB'bin meclisinde kim bulundu ki? O'nun sözüne kulak verip duyan kim?

-Tevrat, Yeremya 23:18

Ama meclisimde dursalardı, sözlerimi halkıma bildirir, onları kötü yollarından ve davranışlarından döndürürlerdi.

-Tevrat, Yeremya 23:22

Tanrı'nın gizli konseyini dinledin de, yalnız kendini bilge görüyorsun?

-Tevrat, Eyüp 15:8

“Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır, çevresindekilerin hepsinden ulu ve müthiştir.”

-Zebur 89:7


Üstelik teslise inanmasına rağmen argüman sunulan bu ayetleri bizim gibi açıklayanlar da olmuştur (bakınız: NIV Study Bible, The Word Biblical Commentary). Görüldüğü gibi olaylar bu kadar basit. Peki biz bu mele-i ala'yı Kuran ayetlerinde görebilir miyiz? Hem de çok açık. Gelin bakalım: 


Hani! Bir zamanlar Rabb'in, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim." demişti.

-Kuran, Bakara 2:30

Görüldüğü üzere Allah Kuran'a göre de insanı yaratma fikrini bir melekler topluluğuna söylemiştir. Mevzu bu kadar basit.

De ki: "O, çok büyük bir haberdir. "Siz, ondan yüz çeviriyorsunuz." Onlar tartışırlarken, benim Mele-i A'la'ya dair bir bilgim yoktu. Bana, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum için vahyediliyor." Hani Rabb'in meleklere: "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım." demişti.

-Kuran, Sad 38:67-71

Görüldüğü üzere Kuran Sad Suresi'nde de insanın yaratılışı konusunu melekler topluluğuna bağlamıştır. Bu durumda Kuran, Tevrat ve İncil ile çelişmek bir yana onlarla son derece uyum içerisindedir.



Burayı anladıysak ayetlerdeki itiraz gelmesi muhtemel başka bir konuya değinelim. Allah'ın insanları kendi suretinde, kendisine benzer yaratması ne demektir? Eğer bu durum -haşa- İsa'ya ve Tanrı'nın üçlü doğasına gönderme ise insan Kutsal Ruh'a da benzer mi yaratıldı? Kutsal Ruh'un şekli nedir? Bu konuya daha önceki yazılarımızdan birinde cevap vermiştik. Bu yüzden o cevabı direkt olarak yapıştırıyorum: 

"Tanrı insanları kendi suretinde, kendisine benzer yaratmıştır. Bunun açıklamasını da yine ayetlerde yapmıştır. Tanrı'ya benzer yaratılış antropomorfik bir anlayış değildir. Tanrı gibi halife yani yönetici olmak anlamına gelir.

Şimdi ayetin ne anlattığına gelelim. Öncelikle biz İncil'de Adem ve Mesih karşılaştırmasını görebiliyoruz. Örnek olarak 1. Korintliler 15:45 ve Romalılar 5:15 ayetlerini okuyalım:

"Nitekim şöyle yazılmıştır: "İlk insan Adem yaşayan can oldu." Son Adem'se yaşam veren ruh oldu."

"Ne var ki, Tanrı'nın armağanı Adem'in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı'nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih'in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı."

Bu ayetlerde de görüldüğü gibi İncil, İsa ve Adem'i kıyaslar. Filipililer 2'de de aynı kıyası görmekteyiz. İsa Adem gibi suç işleyip kendisini Tanrı'ya eşit kılmadı. Ama Adem'in bunu yaptığını biliyoruz:

“Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

-Tevrat, Yaratılış 3:5

Adem ve Havva İblisin vaadine uyup yasak ağacın meyvesinden yemiştir. Yani kendilerini Tanrı'ya eşit kılmaya çalışmışlardır. Ancak Mesih İsa Adem gibi kendisini Tanrı'ya eşit kılmadı.

Peki İnsan benliğinde doğup yüceliğini bırakmak ne demek? Romalılar 8:3 ayeti olayı özetliyor:

"İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa'nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu'nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı."

İsa Mesih ululuğa, gökteki ve yerdeki tüm yetkiye sahip olmasına rağmen bu ululuğunu bir kenara bırakıp günahkar bir insan gibi yargılandı.

"İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi."

-İncil, Matta 28:18"



Pre-existence


yezid yahudinin çarpıttığı ayetlere bakalım:

“Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir.

-İncil, Yuhanna 8:35

İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” dedi.

-İncil, Yuhanna 8:58

Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni yanında yücelt.

-İncil, Yuhanna 17:5

Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum. Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin.

-İncil, Yuhanna 17:24

Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin.

-İncil, Romalılar 11:36

Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da –nitekim pek çok “ilah”, pek çok “rab” vardır– bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O'nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih'tir. Her şey O'nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O'nun aracılığıyla yaşıyoruz.

- İncil, 1. Korintliler 8:5-6

Bu ayetlerden hiçbiri İsa'nın ezeli olduğunu kanıtlamaz. Öyle algılanmasının sebebi kilisenin insanları kandırmasıdır. Bazıları ayeti yanlış yorumlamaktan kaynaklanır, bazıları da kasıtlı çeviri hatalarından. İsa'nın her şeyin başından beri var olması fiziksel bir durum değildir. Tevrat metnine hakim olmayan yezid bir mal değneği bu durumu algılayamasa da Tevrat'ı okuyanlar bu durumu bilir. Tevrat'ta İsa'nın kehaneti ilk sayfalardan, Adem ve Havva kıssasından itibaren her yerde vardır. Bu durum Tevrat'ta açıkça görülebileceği üzere İsa'nın bedenen değil ama logos olarak başlangıçtan beri var olduğunu ve övüldüğünü gösterir. Logos konusu önemli bir konu fakat daha önce değindiğimiz için şimdi detaylarına inmeyeceğiz. Merak edenler, özellikle de kuranistumut19 isimli yezid yahudi zat, Yuhanna 1:1 ve 1:14 yazımızı okuyarak bilgi sahibi olabilir.

Aslında sırf yukarıdaki açıklama bile yukarıda yazan ayetlere getirilen argümanları çürütmek için yeterli ama bir iki tanesinin üzerinde özellikle duralım. Örneğin Yuhanna 8:58. "İbrahim doğmadan önce ben varım" doğru bir çeviri mi? Hayır. Ayetin literal çevirisi "İbrahim doğmadan önce, benim" şeklinde olmalıdır. İbrahim'den önce, Benim/εγω ειμι (Yuhanna 8:58) Orijinal metinde geçen ifade "ego eimi"dir ve Tevrat'ta bu cümleyi Allah kullandığı için İsa Allah'tır gibi saçma bir bağlantı kurulmuştur. Konu bu olmadığı için buna değinmeyeceğiz ama eğer bu ifade kişiyi Tanrı yapıyorsa Yuhanna 9. bölümde bu ifadeyi kör bir adam da kullanmaktadır. O zaman kör adam da mı Tanrı'dır? Başlangıçtan, İbrahim'den bile önce İsa, Allah nezdinde fiziksel olarak değil ama logos olarak vardı. Bu ayetler de bundan başka bir şeyi anlatmaz. Yakında tüm bu ayetlerle ilgili detaylı yazıları sayfamızda paylaşacağız. Ama yezid yahudi için şimdilik bu kadarı yeter.


RAB bana şöyle seslendi:

“Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni.

Doğmadan önce seni ayırdım,

Uluslara peygamber atadım.”

-Tevrat, Yeremya 1:4-5


Ey kıyı halkları, işitin beni,

Uzaktaki halklar, iyi dinleyin.

RAB beni ana rahmindeyken çağırdı,

Annemin karnındayken adımı koydu.

Ağzımı keskin kılıç yaptı,

Elinin gölgesinde gizledi beni.

Beni keskin bir ok yaptı,

Kendi ok kılıfına sakladı.

Bana, “Kulumsun, ey İsrail,

Görkemimi senin aracılığınla göstereceğim” dedi.

-Tevrat, İşaya 49:1-3

Görüldüğü üzere Tevrat'a göre Yeremya ve İsrail de doğmadan önce logos olarak varlardı. Soruyoruz, ey cehl-i mikap! Ayetlerden İsa'nın ebediliği çıkacaksa Yeremya ve İsrail de mi ebedidir?


Ayrıca sondaki ayette İsa'ya rab denmesi üzerinden bir eleştiri getirilebilir fakat İncil'de sadece İsa'ya rab denmez. Fakat çeviri yapılırken diğer kişilere kullanılan rab kelimelerini "efendi" diye çevirdikleri için öyleymiş gibi görülür. Rab cidden efendi/ıslah eden gibi anlamlara gelir. Bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazı yazılabilir. Tanrı da Rab'dir ve Kuran, başkalarını Tanrı gibi Rab edinenleri eleştirir. Yoksa Muhammed de bizim rabbimizdir, İbrahim de, İsa da. Bugün Araplar hala babalarına "rabbül beyt" yani "evin efendisi" der. Bu kelime Allah dışında da kullanılabilir. Hatta Yusuf Suresi'nde bile firavuna 'rab' denmektedir (Yusuf 41-42).


Burada cevap vermediğimiz diğer ayetler olan Mika 5:2, Yuhanna 1:1, Yuhanna 10:30, Koloseliler 1:16-17, İbraniler 1:2 ayetlerine zaten cevap vermiştik. Bu yüzden burada tekrar etmeyeceğiz. Arkadaş blog sayfamızdaki "Teslis Safsatası" bölümünden okuyabilir. Yine de belki beyni yetmez diye linkini bırakalım: https://muahidmusluman.blogspot.com/2024/10/teslis-safsatas_29.html

İsa'nın durumu Allah'ın yanında Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi o da oluverdi.

-Kuran, Ali İmran 3:59

İncil olmaksızın Kuran'ı anlamaya çalışanlar Kuran'daki İsa-Adem karşılaştırmasını bile tam olarak anlayamazlar.


İBRAHİM VE ÜÇ ELÇİ


Arkadaş argüman getirdiği ayetleri bir defa dikkatlice okusa bunun bit çelişki olmadığını anlayacak ama ne yapalım. Bu konuyla ilgili daha önce yazı yazmıştık. O kısa yazıyı buraya yapıştırıyor ve geçiyoruz:

"İbrahim hemen çadıra, Sara'nın yanına gitti. Ona, “Hemen üç sea ince un al, yoğurup pide yap” dedi. Ardından sığırlara koştu. Körpe ve besili bir buzağı seçip uşağına verdi. Uşak buzağıyı hemen hazırladı. İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken o da yanlarında, ağacın altında durdu."

-Tevrat, Yaratılış 18:6-8

"Ant olsun elçilerimiz İbrahim'e haber vermek için gelip, "Selam!" dediler. "Selam!" dedi ve hemen gidip kızarmış buzağı eti getirdi. Ona ellerini uzatmadıklarını görünce, onlardan kuşkulanıp korkuya kapıldı. "Korkma! Biz Lut halkına gönderildik." dediler."

-Kuran, Hud 11:69-70

 

Bu ayetler ard arda okunarak İbrahim ve üç elçi kıssasının Kuran'da ve Tevrat'ta çelişkili olduğu, çünkü elçiler Tevrat'ta önlerindeki yemeği yerken Kuran'da onlara dokunmadıkları yazdığı söylenir. Fakat bu iddia yanlıştır. Tevrat'a baktığımızda İbrahim'in konuklara buzağı eti dışında yoğurt ve süt de getirdiğini okuruz. Kuran ise sadece buzağı etini aktarır ve konukların bu ete dokunmadığını söyler. Dolayısıyla konuklar buzağıya dokunmamış fakat yanında konulanları yemişlerdir. Sonuç olarak Kuran ve Tevrat arasında herhangi bir çelişki olduğu söylenemez.


Ayrıca Yuhanna 10:130:62 ne lan. 20 saniyelik edit yapmışsın hiç mi dikkat etmedin ne yazdığına. Bizim gibi özel adamlara böyle saçma sapan cevaplar yazdığını görmeyim bir daha. Sil baştan yaz.



ŞEFAAT MEVZUSU


Öncelikle belirtmez isteriz ki iddia baştan aşağı FİYASKO! İlk olarak iddianın birkaç temel noktasını eleştireceğiz ardından ise şefaat konusuna biraz bakınacağız.

İddia içerisinde üç temel yargı var:

- Kuran'da (kıyamet günü)* şefaat yoktur

- İncil'de şefaat vardır

- İncil'de Meryem Ana ve Azizlere Şefaat vardır(?)


Şefaat nedir konusuna değinmeden önce şunu belirtmeliyiz ki sevgili mal değneği, Kuran'da şefaat olmadığını söylemek için Kuran'daki şefaat ayetlerini incelememiş olmak gerekir. Yezid yahudinin bahsettiği ayet şudur:

De ki: "Şefaat etme tamamıyla Allah'ın elindedir. Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca O'na aittir. Sonra O'na döndürüleceksiniz.

-Kuran, Zümer 39:44

Ayet, şefaatin olmadığına değil şefaatin Allah'tan başkasının dilemesiyle olamayacağına delildir. Keza Allah nasıl Mülk'ün tek sahibi ise (9:116, 24:42, 2:107) ve Mülkü dilediği kuluna verebiliyorsa (3:26) şefaat de bunun gibidir, Allah dilediğine şefaat hakkını verir ki bu Kuran'da şu ayet ile sabit kılınmıştır:

"İzin Günü, şefaat fayda vermez. Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse hariç."

-Kuran, Taha 20:109

Görüleceği üzere Rahman dilediği ve hoşnut olduğu kuluna şefaat hakkını vermiştir. Peki İncil hoşnut olunan kul ile ilgili ne söyler? Onun İsa olduğunu.

"Sevgili Oğlum budur, O'ndan hoşnudum. O'nu dinleyin!"

-İncil, Matta 17:5 

Peki Şefaat nedir?

Sözlükte “tek olan bir şeyi dengi veya benzeriyle çift hale getirmek; birinin önüne düşüp işini görmeye çalışmak, işinin görülmesi için birinin aracılığını istemek” anlamlarındaki şef‘ kökünden türeyen şefâat, “suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme” mânasına gelir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şfʿa” md.; Lisânü’l-ʿArab, “şfʿa” md.). [TDV İslam Ansiklopedisi, Şefaat md.]

Şefaat yani aracılığın nasıl olduğu hakkında Kuran, birkaç temel vermesine rağmen detaylandırmaz. Kuran'da şefaat şöyledir:

- Allah'a aittir (39:44)

- Allah dilediği kuluna şefaat hakkını vermiştir (20:109)

- Allah dilemeden kimse şefaat edemez (2:255, 10:3, 34:23)

- Allah'ın hoşnut olduklarından başkasına şefaat edilemez (21:28)

- Allah'tan başka şefaatçilere bel bağlamak yasaktır (6:94)

- İzin günü şefaat yoktur (2:48, 2:123, 2:254)

Görüldüğü üzere Kuran'da şefaat vardır ve Allah'ın izniyledir. İncil'de arkadaşın belirttiği ayetler şunlardır:

"Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir."

-İncil, Romalılar 8:34

"Bu nedenle O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları tümüyle kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır."

-İncil, İbraniler 7:25  


Şimdi gelelim Meryem ana ve azizlerin şefaati mevzusuna. Öncelikle görüleceği üzere bu ayetlerde Azizler ve Meryem'in şefaatinden bahsedilmez. Keza İncil'de ne Meryem'in ne de Azizlerin şefaatinden bahsedilmez. Soruyoruz sevgili aklı kıt şahıs, sen İncil'in hangi ayetinden Meryem ananın ve azizlerin şefaatinin olduğunu çıkardın. Bir Hristiyanlık mezhebi Meryem'den ve azizlerden şefaat bekliyor diye bu İncil'in öğretisi olacaksa Sünnilikteki tüm öğretilerin de Kuran'da bulunması gerekir ama yok di mi? Bakın altını çizerek söylüyoruz, bu arkadaş İncil'i baştan sona bitirdiğini iddia ediyor. Açıkça yalan söylüyor. İncil'i bir kez okuyan birisi dahi böyle bir şeyin İncil'de olmadığını bilirdi.


görsel 31.6 - mal değneğinin açık yalanı

Peki İsa'nın şefaati mevzusu nedir? İncil'de İsa'nın şefaati şöyle anlatılır:


Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih'le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.

-İncil, Romalılar 6:6

Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz.

-İncil, 1. Petrus 2:24

Tanrı Mesih'i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa'ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı.

-İncil, Romalılar 3:25-26

Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı'ya hizmetinde merhametli ve sadık bir başkâhin olup halkın günahlarını bağışlatabilsin.

-İncil, İbraniler 2:17

O günahlarımızı, yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır.

-İncil, 1. Yuhanna  2:2

Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu'nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur.

-İncil, 1. Yuhanna 4:10

Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.

-İncil, 2. Korintliler 5:21

İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa'nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu'nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı.

-İncil, Romalılar 8:3

Ayetlerde görüldüğü üzere İsa'nın şefaati çarmıhta/yeryüzünde olmuştur, din gününde olmamıştır. İsa Mesih'i Allah günah kuzusu yapmış ve şefaatçi kılmıştır.


SONUÇ

Kuran'da şefaat vardır ve İsa Mesih'i şefaatçi kabul etmekte bir sorun yoktur. Keza 20:109 ayetinde tek bir şefaatçiden bahsedilirken Kurancılar bunu açıklayamazlar. Aslında Kurancılar ellerinde Tevrat ve İncil olmadığı için birçok şeyi açıklayamazlar. Tevrat'ın Levililer bölümü okunduğunda Allah'ın günahların affı için kurban kesilmesini istediği yazar. Yani günahın affı (şefaat) kurban ile olmaktadır. Fakat insanlar bunu yerine getiremez. İşte bu yüzden İsa Mesih gelip günahsız bir yaşam sürer. Çarmıhta kendini kurban olarak sunarak insanların günahlarını bağışlatır yani şefaatçi olur. İsa sayesinde bir kişinin sevabı günahına ağır basarsa, o kişinin günahı bağışlanır. Kişinin Eski Antlaşma'da olduğu gibi günahı için kurban kesmesine gerek yoktur  çünkü insanlığın kurbanı İsa olmuştur. İsa mesihtir. Bu arada Kuran'da İsa'ya çok kez 'mesih' denir ama mesih denmesinin sebebi açıklanmaz. Kurancılar İncil olmaksızın bu kelimenin anlamını bile çözemezler. İsa'nın şefaatçi olması bu demektir. Gelenekte anlaşıldığı gibi Din Günü olan bir şefaat değildir, yaklaşık 2000 yıl önce çarmıhta olmuştur. Kuran da şefaati alıntılarken bundan bahseder.

*: yezid yahudi ilk cümleye kıyamet günü dahi yazmış olsa ikinci cümlede "lakin İncil'de şefaat kesinlikle görülür" diyerek İncil'de şefaat olmasını Kuran ile kıyasa soktuğundan Kuran'da şefaat olmadığını düşündüğü anlaşılabilir.


Ayrıca unutulmamalıdır ki Kutsal Kitap'ta tüm insanların günahı varken İsa günahsız yaşamıştır. 

Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez.

-Kuran, Fatır 35:18


PEYGAMBER AYRIMI


Çok mal değneği bir iddia olmuş. İncil'e baktığımızda İbraniler 1 ve 3 ya da Yuhanna 14:6 gibi ayetlerde İsa'nın en üstün peygamber olduğu açıktır. Şefaat mevzusundan ötürü de İsa Allah'la aramızda tek aracıdır. Fakat bu yezid yahudi İncil'i açıp okumadığı ve bizim argümanlarımızdan bir haber olduğu için yine basit hatalar yapmış. Öncelikle Apokalipsis'te "Alfa ve Omega" olan Allah'tır. Bu ifade 3 defa kullanılır ve sonuncusunda özne net belli olmasa da İsa'ya değil rahatlıkla meleğe gidebilir. Şimdi Kuran ayetini inceleyelim:


Deyin ki: "Biz; Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve onların soyundan gelenlere indirilene; Musa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rabb'lerinden verilenlere, iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Ve biz O'na teslim olanlardanız."

-Kuran, Bakara 2:136

Öncelikle biz de peygamberleri ayırt etmeyiz. Hepsinin getirdiği mesaj Allah'tandır. Buradaki ayrım yapmama konusu üstünlük değildir. Evet, en üstün peygamber İsa'dır fakat hepsi Allah'ın elçisidir. Biz onları bu bağlamda birbirinden ayırmayız ve bu İncil ile Kuran arasında çelişki doğurmaz.

"İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik."

-Kuran, 2:253

Eğer Kurancı zatın iddia ettiği gibi olsaydı bu ayetten ötürü Kuran da kendi içinde çelişkili olacaktı. Ayeti farklı şekilde çevirmeye çalışanlar olsa da anlam açıktır. Aslında bu ayet hiç olmasaydı bile İncil ve Kuran çelişmezdi çünkü yapılmaması istenen ayrımcılığın detayları Kuran'da yazmıyor. Bu ayrım, derece ayrımı değildir.


MUSA'NIN KURTULUŞU


Mısır'dan Çıkış 2:10'da Musa'yı kurtaranın Firavun'un karısı, Kasas 9'da ise Firavun'un kızı olması çelişik değildir zira bu iki kişi aynı kişidir. Öncelikle ayetlere bakalım:

Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu.

-Tevrat, Mısır'dan Çıkış 2:10

Ve Firavun'un karısı: "Bana ve sana göz aydınlığı olsun. Onu öldürmeyin, belki bize yararı olur. Veya onu evlat ediniriz." dedi. Onlar, olacakların ayırdında değillerdi.

-Kuran, Kasas 28:9

Musa döneminde Firavun olan 2. Ramses'in kendi kızıyla evlendiği bir Google araştırmasıyla ulaşılabilecek kadar basit bir bilgidir. 2. Ramses, kızı Bintabath ile evlidir. Burada bir çelişki olmamakla birlikte mükemmel bir uyum vardır. 2. Ramses'in kızıyla evlenmesi Yahudilerin dahi kabul ettiği bir husustur. Aslında 2. Ramses'le ilgili spesifik bilgi sahibi olmasaydık da o dönemlerde ensest evliliğin ne derece yaygın olduğu ulaşılması gayet kolay bir bilgidir. kuranistumut19'u 5 dakikalık bir araştırmaya davet ediyoruz.


NASIL DUA EDİLECEK


Saçma bir argüman ama değinelim. 

“Bunun için siz şöyle dua edin:

‘Göklerdeki Babamız,

Adın kutsal kılınsın.

-İncil, Matta 6:9

Hacc menasiklerinizi bitirince, atalarınızı andığınız gibi; hatta daha güçlü bir şekilde Allah'ı anın. Kimi insanlar; "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." derler. Bu kimselerin ahirette bir payı yoktur.

-Kuran, Bakara 2:200


Allah mı anılacak yoksa Baba mı? Bu argümana cevap yazmaya bile değmez ey yezid yahudi kafanı çalıştır biraz. Baba ve Allah aynı kişidir. İncil'de Baba-oğul kavramı mecazdır ve Baba Tanrı için, oğul da Tanrı'nın her iyi kulu için kullanılır (bakınız: Matta 5:9). Kuran ise bu ifadeyi mecazi değil de biyolojik anlayanlara tepki gösterir fakat konumuz bu değil. Allah desek de, Baba desek de, Rahman desek de aynı kişiye dua etmiş oluruz.

De ki: "İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın en iyi isimler O'nundur."

-Kuran, İsra 17:110



YUSUF PEYGAMBERİN ANNESİ

Yine bir başka iddia ortaya atan kuranistumut19 mahlaslı arkadaşımız, Kuran 12:99 ayeti ile Yaratılış 35:19 ayetinin çeliştiğini söylemektedir. Bakılsın bakalım ayetlere babaninyo:

Ne zaman ki Yusuf'un yanına girdiler, anne ve babasını kucakladı ve "Allah'ın izni ile güven içinde Mısır'a girin."

Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni koydu. Babası ise çocuğa Benyamin adını verdi.

"Rahel öldü ve Efrat –Beytlehem– yolunda gömüldü."

Kuranistumut arkadaşımıza şunu bildirmek isteriz ki Yakup'un sadece tek bir karısı yoktur bunu metnin içerisinde görebiliyoruz kısa bir örnek verecek olursak Yaratılış 46:19 ve 15. Ayetleri örnek olarak verilebilir.

Bunlar Lea'nın Yakup'a doğurduğu oğullardır. Lea onları ve kızı Dina'yı Paddan-Aram'da doğurmuştu. Yakup'un bu oğullarıyla kızları toplam otuz üç kişiydi. (Yaratılış 46:15)

Yakup'un Lea adlı karısından doğan çocukları da vardır.

Yakup'un karısı Rahel'in oğulları:

Yusuf, Benyamin. (Yaratılış 46:19)

Yakup'un yine Rahel'den doğan Benyamin ve Yusuf adında iki çocuğu vardır. Kuran 12:99 ayetinde bahsedilen annesinin üvey annesi olmadığı sonucunu çıkarmak için herhangi bir sebebimiz yoktur. Metni incelediğimiz zaman Mısır'a gelen annesinin üvey annesi olabileceği sonucunu çıkarmak ise gayet makuldur.

Kuran Yusuf'un öz annesinin ölüp ölmediği ile ilgili bir mesele bize aktarmaz iken Tevrat yukarıda da belirttiğimiz gibi Yaratılış 35:18-19'da bize böyle bir bilgi vermiştir.

Buradan da şu sonuç rahat bir şekilde çıkarılabilir ki Kuran'da bahsi geçen Yusuf'un annesi öz annesi Rahel değildir Yakub'un diğer eşlerinden birisidir yani Yusuf'un üvey annesidir.

Böylece Yakup çocuklarını, karılarını develere bindirdi. Yaratılış 31:17 Bu şekilde de Kuranisumut19 rumuzlu (yezid yahudi) arkadaşımızın iddiası çürümüş bulunmaktadır.




KAPANIŞ

Cahil kişiler eleştirip dursa dahi açıkça görülüyor ki Tevrat, İncil ve Kuran asla çelişmez. Bir daha böylesine cahil argümanları bir yazıda derlemeyi düşünmüyoruz. Bizler Tevrat, İncil ve Rabbimizden bize indirilen Kuran'ı ikame etmekle sorumluyuz. Fakat yine de meydan okuyoruz. Kurancı zihniyetten bize reddiye çekmek isteyen olursa itikat esaslarımız ortadadır. Mevzu Kuran'sa Akaid sayfamızdaki "Tasdik" ve "Tahrif" yazılarımıza, Tevrat ya da İncil'se "Teslis Safsatası" sayfamızdaki yazılara cevap verebilirsiniz. kuranistumut19, bir daha sağdan soldan duyduğun şeyleri argüman diye getirme mal değneği.

0 Yorum